25 Mart 2010 Perşembe

Ölüm de hayata dahil

Hayatta dertler var. İşten atılmak, tazminatı düşürmek için yamuk yapan patronla uğraşmak, iş aramak da bu dertler arasında. Ama ölüm girince araya, her şey duruyor olduğu yerde. "Stop!" diyor sanki yönetmen. Donuyor görüntü.

Birini kaybettiğinde yerini dolduramıyorsun, herkes kendine özgü çünkü; biricik, tek... Ve o zamana kadar o kişiye söyleyemediğin her şey, aranızdaki artık doldurulması imkansız o koca boşlukta kayboluyor. Yitip gidiyor. Sen elinde pişmanlıklarla kalakalıyorsun. Bir de belki paylaşılan güzel şeyleri hatırlıyorsun. Ama hep bir eksiklik, hep bir burukluk. Artık o olmayacak. O'nunla olamayacaksın. O'nunla olduğun zamanki gibi hissedemeyeceksin. Bir anda bir eksiklik... O'nun hayatından çıkıp gitmesi. İstemeden de olsa seni bırakması...

Gidenle kalanın arasına giren ve her gün büyüyen boşluk... Her sözcüğün, söylenemeyenin, pişmanlığın, keşke'nin içinde kaybolduğu girdap...


Bir zamanlar sevgilimi kaybettiğimde aklımı kaçıracağımı sanmıştım. Hiç bu kadar genç bir insanı kaybetmemiştim o zamana dek. Uzun bir süre bunun şaka olduğunu sandım. O'nu üzdüğüm en ufak şeyler bile içimi yaktı o gittikten sonra. Dedemi kaybettiğimizde çok üzüldüm, o'nu çok severdim ve hayatımda gördüğüm tek cansız yüz o'nunkiydi. Pişman oldum bakmak istediğim için. O insanı öyle hatırlamak iyi bir fikir değil. Beyin neyse ki o görüntüyü, en dipteki çekmeceye sakladı. Rahmetli dedem, o tonton haliyle aklımda.


Küçükken bazen "Annemle babam ölecek, ben napacağım o zaman?" diye ağlardım. Hem de böyle Türk filmlerindeki gibi, yatağa yüzüstü kapanıp hıçkırarak. Abim sakinleştirirdi. Nereden aklıma gelmişse... Şimdi ise bu fikir tüylerimi ürpertiyor, hemen öteliyorum. Ama deli gibi de korkuyorum. İnsanoğlu öleceğini bilerek yaşayan tek canlı ama aklını kaçırmadan hayatı sürdürmesi acayip bir şey. Bile bile... Ve ne tuhaf ki, bu her an olabilir. O kadar da sıradan. Ölmeyen yok çünkü.

Bugün büyük teyzemin doğum günüydü, dün ise kız kardeşini toprağa vermiştik. Hayat tuhaf... Ve sırf keyfi biraz olsun yerine gelsin diye yaktığım mumu üflerken şunu diledi: "Ölmekten çok korkuyorum. Allahım beni çektirmeden al yanına, o karanlık yerde n'apacağımı bilemiyorum. Üşürüm ben orda." 75 yaşında. Bense böyle bir doğumgünü dileği duymamıştım hiç. İçim sızladı.

Yaşlanmak zor şey. Ölüme yaklaştığını bilerek yaşamak ve hatta ölümü beklemek de... Genç-yaşlı, sıralı-sırasız, hasta-sağlam... Hepsi acıtıyor.

Aylak bugün tatsız. Ama geçer. Hayat devam ediyor. Hep etmiş.
Değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder