8 Şubat 2011 Salı

Heyecan mı hezeyan mı?

Sallanmayacağını umduğum Salı, yırtılan boğazla ve yatak odası kapımda ağlayan kara oğlanlarla başladı. "Ehm, öhm" nidalarıyla kalktım, ses olmuş Sisi. Oğlanlarla ilgilenip sabah şefkatimi gösterdim kendilerine. Sallan yuvarlan, işe geç kaldım biraz. Gelecek halim de yoktu gerçi... Yolda eski ajanstan bir ablayla karşılaştık, sohbet muhabbet ayak üstü.  

Ofise vardım. Bir heyecan bir hezeyan millette, zam oldu mu olmadı mı? Dün de maaşlar yattı mı yatmadı mı gargarası vardı. Yahu bir sakin olun, terfi eden 2 bıldırcın ortalığı birbirine kattı sevinçten, coşkudan. Heyecanlanmayın bu kadar civcivler, terfi meselesine de bu kadar takılmayın; muavinlikten bi tık yukarı çıksanız bile yapacağınız iş aynı. Nedir yani, topuk boyunuz mu uzuyor? Kime bu afra tafra?

Yıllardır bu sektörde olanlar, güldük geçtik hallerine. Daha küçükler, heyecanlılar; pişecekler zamanla. Sadece mini elbise giyip bir karış topukla salınmaktan fazlasının gerektiğini anlayacaklar. Gazetede, dergide, reklam ajansında çalışsalardı misal; pırlanta yapıştırılmış dişlerine, Chanel oje sürülmüş parmacıklarına acımaz, yere saçılan faksları bile toplatmazlardı bunlara. Bırak haber yazdırmayı, röportaja göndermeyi... Neyse. Ihlamur içeyim ben şöyle sıcağından.

Eski güzel günler hatırına Pearl Jam'den gelsin, severim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder