12 Şubat 2011 Cumartesi

Oh Cumartesi!

Cumartesi güzel başladı. Sabah erkenden kalkıp Haydarpaşa Garı'na gittim. Ankara'dan gelen arkadaşlarımı karşıladım. Yemek Vagonu uykusuzları... Nefis kara dobileri Koko'yu getirmemişler, benim Arap azmanlarla idare edecekler artık. İlk karşılaşmaları nasıl olacak merak ettim, kaçıracağım ne yazık ki. Ayrıca neden yımışak klozet kapağımızı yedi oğlanlar, anlamıyorum, yedikleri önlerinde, içmedikleri arkalarında. Ayıp yani. Bir ara sert klozet kapağı almak gerekecek, bulursam köpek desenli alacağım ki, dişlemesinler. Kıymaya çevirmişler eşşekler, rende gibi olmuş klozet kapağı, neyse.

Haydarpaşa'da nostalji yaptıktan sonra dooğru Moda. Güzel bir kahvaltı, akabinde home sweet home. Onlar kedilerle eğleşip istirahat etsin, biz de birkaç ufak işimizi halledelim. Sonra hep beraberiz nasılsa, kısa bir mola.
Program hazır: Robert Mapplethorpe, peşinden (bizim için 2. baskı olsa da) Frida & Diego ve Rus ressamları, akşama da The Veils... Allahım ne kadar san'at dolu bir gün!


Geçen sene 27 Şubat'taki The Veils konserine gittiğimizde ikimizin de hayatları çok farklıydı aslında. Arkadaşıma doğumgünü hediyemdi konser, çok eğlenmiştik. Çıkışta bir de temizinden afiş yürütmüştüm kendisine. Nefis! Yaklaşık 1 yıl önceydi tüm bunlar. Ben sevgilimi tanımamıştım daha, o da kocası olacak kişiden bihaberdi; şimdi ise evliler. Hayat çok acayip. İyi şeyler olacağını hissetmiş miydik? Belki de. Bilmem. 2 The Veils konseri arasında neler olmuş neler... Tek başımıza 2 idik 4 olduk; Koko ile oğlanları da ekle; etti 7! Güzel rakam  :) Severiz.

Şimdi arkadaşın trende yazdığı mektubu okuyorum, pek eğlendim. Kahkahalarla güldüm hatta. 2 aylık evli ve ben buna inanmakta hala zorluk çekiyorum bazen. Nikah gününün her anında yanında olmaktan ötürü mutluyum. Bunu asla kaçıramazdım. Gördüğüm en grunge gelindi öte yandan, uu havalı!

Mektup meselesini düşününce, 20 yılda ne çok mektup yazıp gönderdik birbirimize. Evlerimiz yakındı, bazen posta kutularımıza attık, bazen okulda çaktırmadan çantamıza bıraktık. Çok şey paylaştık o kağıtların üzerinde. Kıymetliler çok. Pek sevdiğim güzel teneke kutularda saklıyorum onları.

İnsanların posta kutularında faturalardan ve pizzacı/pideci/sucu vs flyer'ından başka bir şey bulması çok hoş bir şey bence. Yemişim e-postayı, facebook'u; hepisi yalan. Bir tık'a bakar silinmeleri. Posta kutunda bulduğun mektubun zarfını merakla açıp defalarca okumanın, el yazısının değiştiği yerde heyecanlandığını ya da elinin titrediğini anlamanın, o mektubu yıllarca saklamanın tadı  hangisinde var? Hıh!

Eh, böyleyken böyle. Peki tembelliğimden eser kaldı mı? Hayır. Grip? O da geçmek üzere. Velhasıl, mesudum. Oh, bir de İnci Pastanesi'nde profiterolle Uludağ pastası ısmarlarsam canım arkadaşıma, daha mesut olacağım! E biz de yeriz tabii...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder