Bu satırları darmadağın çalışma odamızdan klavyeye döküyorum şu an. Kocam, biraz önce nakliyecilerin getirdiği Ikea kitaplığını kuruyor. Montaj konularında hakkaten beceriksiz olduğumu anlıyorum o puzzle gibi şeyleri çabucak kuruverince. Bir yandan da nikahta çalan şarkımızı söylüyor Frank Sinatra: "Fly me to the moon". Binlerce cover'ı var ama bence en iyisi, orijinali. Ve güzellik uykularından uyanan oğlanlar da kapının önünde mavlıyor.
Bugün, Lada Niva'yla 80 günlük Orta Asya turu yapmış iki arkadaşımızdan biriyle buluştuk. Kahve içip fotoğraflarına baktık, Gobi Çölü filan, ilginç tapınaklar, yabani atlar filan... "Vay be" diyerek yol anılarını dinledik. Üşenmediler, 80 günde devr-i alem yaptılar. Ayrıntıları öğrenmek isteyenler için siteleri budur.
Bir başka arkadaşımız da yemek masası aradığımızı öğrenince Palladium'daki The Woo mağazasını önerdi dün; şöyle güzel, böyle tasarım şeyler var diye. Eh, gidip bi bakalım dedik. Ürünler güzeldi hoştu, lakin bir yemek masası 2 milyardı, sandalyeleri ise 235 TL'den başlıyordu!
Arkadaşımızın bizimle kafa bulduğunu düşünüp telefonda kendisini esefle kınadım. "Dalga mı geçiyon len sen bizle?" diye. Hala "Ya ne var, taksitle alırsınız" diyor bak, töbe töbee. Gelmişken eli boş gitmeyelim deyip çakıltaşı konseptli sabunluk-diş fırçalık takımı bir de ekmek sepeti alıp çıktık. Ikea yine hesaplıymış. Arkadaş bizi yalı döşüyor sandı galiba. Neyse, tükkan ıvır-zıvır almak için hoş. Canına yandığım tasarım concepti (yazıldığı gibi okunur). (Ben bunları gevelerken bey kitaplığı kurmuş bile, auuv. Ikea, evimizin her şeyi.)
Ön grup Gren de gayet iyiydi. Arkadaşımız diye demiyorum ama Nedim piyano başında özellikle, çok iyiydi. Dredg ve öncesinde Gren emprovize ile coştu, Dredg sonlara doğru cozutup bokunu çıkardı hatta. Sarman basçı""Bu şarkıyı valla daha önce hiç duymadım" dedi, akabinde mikrofonu öpüp mikrofon sehpasını devirdi. Konser filan eğlenceliydi ama. Bira-pattiz.
Üşenmezsem makinedeki konser fotolarından da koyarım. Valla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder