Ofisteki saçma durumlara katlanmak ruhumu yoruyor bazen. Mütemadiyen deli bir uğultu var, herkes masasından 10 metre ötedeki adama bağırıyor filan. Hamam sanki. Vorvor... İşin komiği, en gürültü yapan carcar hatun, kendisi bir işe yoğunlaştığında “Arkadaşlar lütfen biraz sessiz” filan diyor. Lan? Önce sen kıs sesini. Geçen gün dedim zaten “Senin bu cümleyi kurman, hakkaten ilginç oldu” diye.
Dün, sessin sakin bilinen biri bile zıvanadan çıktı artık, mail attı; "Lütfen sessiz olalım biraz" diye, sonra başka biri "He, ben de katılıyorum" diye cevap yazdı, öbürü "Ama mail kirliliği de yaratmayalım" diye bir mail daha yazdı filan. Ben de mailleri yeni çitilediğimden kirlilik olmasın diye, sadece muhatabına yazdım. (Bugün aynı uğultu devam ediyor lakin.)
Saçmalığın daniskası. İnsan olana böyle uyarılar gerekmez. Masanda telefon var, herkesin dahilisi belli ve tel no listesi masanda asılı. Bir şey mi soracaksın, aç telefonu sor, masandan ta oraya anırma yani. Di mi? Ya da özel konuşmalarını bütün ofis duyacak şekilde yapma. Ya sessiz konuş, ya da açık alan var, toplantı odası var, oraya geç… Eşşek kadar adamlar, kadınlarsınız lan! Ben senin tatil planını ayrıntısıyla öğrenmek zorunda mıyım? Otelini de biliyorum, gideceğin yeri de; gelip tatilini zehir edesim, kiralayacağın arabanın egzozuna patates tıkasım, deposuna şeker dökesim geliyor sonra. Yapma böyle.
Akşam saçma sapan mesai durumu hasıl olup da “Ay köfte söylesek mi?” durumuna gelince iş, 1.5 saat durup kaçtım direkt. Dedim hadi bana müsaade. Onay verilmeyen iş için beklemek aptalca çünkü. Yallah evime. Annemle babamın 40. yıl evlilik yıldönümü. Beyle onlara bir hediye hazırlıyoruz, onunla uğraştık evde. Neyse ki bugün Cuma, akşam yemek programı, hsonu da ile ziyareti var. Bu gubik hafta artık bittiği için çok mesudum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder