Boğazım acıyor ve bu hafta hiç bitmeyecekmiş gibi. Sabahları gelip aynı şekilde oturuyorum masama. Bakıyorum mavi ekrana. Oy, Çarşamba çarşafa dolanır.
Her saat başı, o saat içinde yaptığımız işleri yazmamız isteniyormuş bir çizelgeye. O halde başlıyorum çarşafa dolanan çarşambaya:
Simitle peynir yedim, suda eriyen C vitamini içtim, ballı limonlu pastil emdim, akabinde blog ettim stop. İşe başlayayım bari stop. Ama canım hiç istemiyor stop.
Stres yönetimi lafına acayip gıcığım bu ara, kendininkini yönetemeyenler başkasından yönetmesini istiyorsa hele, daha da gıcık oluyorum.
Stres yönetimi lafına acayip gıcığım bu ara, kendininkini yönetemeyenler başkasından yönetmesini istiyorsa hele, daha da gıcık oluyorum.
Haftaya caanım İzmir'e gideceğiz, izin aldım; aileyi göreceğiz, hava değişikliği de iyidir. Birader Rusya ellerine gidiyor yine, bu kez Vladivostok'a; onu da göreceğiz hem ne güzel.
Akşama kar yağabilir dediler, n'olur n'olmaz diye öküz gibi giyindim, bere-eldiven-şal da çantada. Tam teçhizatlı Cevat Kelle modu. Ofiste ise puma desenli, sivri topuklu bileksiz bot ve mendil kadar etek giymiş bir abla dolanıyor (evet şu botox yaptıran), kızgın Brezilya sıcağından donduran İstanbul soğuğuna kaçmış Lady Gaga gibi kendisi.
Öf. Taş gibi bir gün geçiriyorum, duruma uyan ve de sabah yolda dinlediğim yıvrim Chris Cornell şarkısını size de ithaf edeyim o halde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder