Oğlanlar ve beyle kaplan belgeseli izliyoruz. Hepsi ısırmalık olan kaplanlar büyüdü. Önce bebekliklerini izledik, biri albino idi ve hepsi çok güzel. Önce televizyona sonra oğlanlara bakıp "Yerim ulen sizieeee" nidalarıyla araplara sarıldım. Belgesel sonrası kedüksever sendromu.
Bugün Bilgi Üniversitesi'nde bir sertifika programına başladım: Yurttaş gazeteciliği. Sosyal medya, web 2.0 derken, ilk ders eğlenceliydi. Erken gelmişim kampüse; kahve aldım, ortalıkta dolandım, tasarım ürünlerin, özellikle de nefis defter ve çantaların satıldığı kısımda epeyce oyalandım. İki de sergi vardı ama derse geç kalacaktım, artistik binaya yollandım. Santral İstanbul, pek beğendiğim binalarla dolu. Efes One Love'da da ortama hayran kalmıştım. Bu okulda okumak isterdim doğrusu.
Neyse, bir sınıf dolusu insan (ki çoğu iletişim mezunu ya da öğrencisi) facebook, twitter, friendfeed derken katılımcı kültürden, sosyal medyadan ve günümüzdeki yükselişinden bahsettik 2-3 saat boyunca. Örnekler üzerinden gittik, o an online bir sayfa açtık vs vs... İçini doldurmamız gerekiyor, sanırım uğraşmak gerekecek. Sınıfta "İnternetime dokunma!" eylemini organize edenlerden biri vardı, takdirle karışık dinledim kendisini.
Ben ne zamandır twitter'ı kullanmadığımı fark edip bir ara önümdeki kızın saçındaki çıt çıt'lara dalmışken, birkaç tanesi akıllı telefonlarından dersin yeni açılan sayfasına canlı canlı twit gönderiyor; kimi de i-pad'inden bir şeyler yazıp yolluyordu. Bildiğin spiralli defterle gelmiş biri olarak demode hissettim kendimi. Utançla kahvemi höpürdettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder