6 Haziran 2012 Çarşamba

Ah İstanbul

Düşünüyorum da, kaç yıldır İstanbul'da yaşıyorum ben... Üniversiteye başlamamla birlikte buraya tümüyle yerleştim, yani 1997'de. 15 yıl olmuş. Ondan öncesinde hemen her yaz, her tatilde İstanbul'daydım. Buralıyım, burada doğdum. Tüm akrabalarım burada yaşıyor.

İstanbul'a bilerek ve isteyerek geldim, hatta İzmir'den kaçarak; kendi hayatımı kendi başıma yaşama isteğinin ergen heyecanıyla koşarak... İstanbul'daki okulum dışında İzmir'de de güzel sanatları kazanmıştım ama akvaryuma sıkışmış balık gibi hissetmeye başlamıştım kendimi İzmir'de. Denize ulaşmam lazımdı. O da İstanbul'du.

Ve 5. tercihimi kazanıp geldim İstanbul'da, yurtta kaldım bir süre. Sonra da anneannemde. Kendimi çok yalnız, kaybolmuş, kapana kısılmış gibi hissettiğim de oldu; "Oh be, iyi ki gelmişim" dediğim de... Ailemi, İzmir'deki evimi özledim. Ama bir şekilde burada büyüdüm, İzmir'de geçirdiğim zamanı geçti burada geçirdiğim yıllar. Okudum, arkadaşlar edindim, konserlere festivallere gittim, eğlendim; sonra çalıştım, yine arkadaşlar edindim, gezdim dolaştım, aşık oldum, evlendim... Hepsi burada oldu.

İstanbul'dan nefret ettiğim de oldu ama; özellikle trafiğinden bezdikçe, ömrümü yolllarında geçirdikçe... Ama burayı seviyorum. Yine de. Nefret & aşk ile karışık sanırım İstanbul ile insanlar arasındaki ilişkide.

Evet, seviyorum. Pisliğine, kalabalığına, trafiğine, hoyratlığına rağmen. Boğaz'ı seviyorum. Her daim gidemiyorum ama, olsun. Adaları seviyorum. Moda'nın eski halini seviyorum, sonra Kuzguncuk'u, Çengelköy'ü, Poyrazköy'ü, Anadolukavağı'nı, Galata'yı, Anadoluhisarı'nı... Şu an aklıma gelmeyen daha birçok yerini. Buralardaki, İstanbul'daki anılarımı çoğaltmayı seviyorum. Yanındayken bezdirse de, uzaklaşınca hasreti burun direğini sızlatıyor. Yurtdışında yaşayan arkadaşlarım için daha somut bu hasret. Evet kaos, ama bu zehri alınca vazgeçemiyor galiba insan. Burası artık evim, evimiz. O yüzden mahvedildikçe, içine edildikçe içim daha çok cız ediyor, üzülüyor, kızıyorum...

Yaşlanıp emekli olunca baktık ki artık yaşanacak hali kalmamış, İzmir ve yakınlarına yerleşiriz belki. Belli mi olur?

2 yorum:

  1. İstanbul için $öyle bir aforizmik pırtlatmı$ım 7 sene evvel:
    kimileri için bir "$eytan"..
    kimileri için de "$eytan tüyü" olan $ehir, tarih, bile$im, her $ey...

    Beni ilk kez kırkım çıkmadan getirmi$ler İstanbul'a; buraya yerle$me fikri de sanırım ta o zaman yerle$mi$ kafama.

    Harala güreleyle seneler geçti, Ankara - Bodrum derken nihayet temelli gelebildim. Saçma sapan mevzularla kar$ıla$madığım bir günüm bile geçmiyor, hatta kayıp insanlarından biri oldum bile diyebilirim bazı bazı ama inatla tutunmaya çalı$ıyorum.

    YanıtlaSil
  2. pırtlattığın aforizmanda kesinlikle haklısın, şeytan ya da şeytan tüyü; çok doğru. kimi için saray, eğlence, oh dolce vita, vur patlasın; kimi için azap, dert, zorluk...

    saçma sapanlık besliyor sanırım burayı. yani delirtecek, nefret ettirecek çok şey var; ama bir şekilde zehre alışıyoruz galiba. kayıp olduğunu düşünmüyorum ben şu ka tanışlıkla bile, tutunacaksın; tutunuluyor... sen bile şaşırıyorsun sonra.

    YanıtlaSil