İnsanların egosunun oyunda bile değişmediğini, "Benim dediğim yapılsın!" tavrını, hiçbir şey yapmadan, çaba bile göstermeden sadece kenardan bık bık konuşmasını görmek açısından enteresan bir deneyim oldu. Kimse kimseyi dinlemedi, herkes aynı anda bağırıp durdu. "Ben ben" demekten, "biz" olmayı asla beceremeyecekler. Eğitmen amcayla eşi de bunu fark etti bence. Eğitimin amacı olan şey, ofise yansımayacak özetle.
Bugünüm ise sevdiceğin pişirdiği çorba ve ıhlamuru içip mandalina yemekle, kedi gırıltısı (daha çok omzuma tüneyen bana yapışık Yoda gırıltısı) dinlemekle, "To Rome With Love" filmini uyuklayarak izlemekle (ki pek hoşlanmadım), akabinde peluş sabahlık içinde yatay mayışmayla geçti. Kafamda keçiler tepişiyor hala.
"Bol su, bol ıhlamur" dedi arkadaşım. Sözünü dinliyorum. Öğlen buluşacaktık onunla da, pazartesiye kaldı. Ta Almanya'lardan geldi, görmem lazım. İşe gitmedim, akşamki şirket yemeği de hava muhalefeti nedeniyle iptal olmuş zaten. İsabet. Mayaların yapamadığını kar yaptı, megaköy İstanbul kendi kıyametini yaşadı yine. Gazetelere bakmak bile ülkedeki kıyameti anlatıyor, Şirince'deki şaşkınlara selam olsun!
Geriye, gelişiyle kar ve soğuğu da İstanbul'a getiren (ehehe) Saçaklı Hanım'la buluşma ve İzmir öncesinde alınacak hediyeler kaldı. Kara şövalyeler kendisini beklemekte. Yılbaşı ışıklarımı astım, eğlencesine ciyu ciyu yanıp sönüyorlar.
Biraz önce ofiste en çok sevdiğim insan arayıp "Geçmiş olsun" dedi, duygulandım. Sonra bir sürü şey anlatıp güldürdü. Peynir'in annesi, sen bi tanesin!
Alttaki fotoğrafı da Fascinating Places'a gördüm. İnsanın ömrü uzar burada. Pek güzelmiş.
Aescher Hotel - Appenzellerland (İsviçre) |
kuş yuvası..
YanıtlaSilpek biyendim.
Sil