3 Eylül 2010 Cuma

Bana mı geldin bayram?

Sonunda cuma geldi, onun azıcık ardından da bayram geliyor. Şahane... Zira kalıbı dinlendirme derdindeyim, beynim yoruldu, kayışlar eskidi. Evet, hareket halinde olmak daha ehven ama bir şekilde dinleniyor olmak da enfes. Bayramlarda, gezme maksatlı bir yere gitmiyorsam, kaçamıyorsam yani; annem de İstanbul'a geldiyse, bir Kül Kedisi tandansı yakalıyoruz birlikte. Verba ikram yap, verba bulaşıklar, verba telefona bak, verba kapı çalıyor; verba ikram, verba bulaşık... ∞ Bzzt, zzzt... 


E ama ben dinlenmiş olmuyorum ki! Bana bayram olmuyor yani deliye her gün bayram olmasına rağmen. Sülale de maaşallah geniş, poponu koltuğa değdirdiğin an kapı çalıyor. Aman iki dakka oturayım şuracıkta, yok, zrrr! Ayrıca "bir ikram et, iki ye" düsturunu benimsediğimden, göbek dizlere doğru hamle yapıyor.

Neyse, du bakalım... Öbür bayram çok uzaklara gitme planım olduğundan, bu bayram aile saadeti. Hayat hep bir denge esteban, hep...

Dün bir arkadaşımın çook şirin bir oğlu oldu. Minicik bir şey, kafası portakal kadar. Düğme bir ağız... Ama upuzun, kalem gibi parmaklar... Adı Doğa.


Uyuyuşunu, esneyişini, annesinden süt emişini hipnotize olmuş gibi izledim. Çok acayip... Gırtlağına kadar sokmuş memeyi, cokur da cokur! Sonra ağzında memeyle uyuyakaldı kerata... Acıkınca da bastı yaygarayı. Amanın, süt alarmı!  İçerideyken beyzade, şimdi dışarı çıktı, hemşireler marul gibi yıkadı bunu, sonra hoppa sardılar battaniyemsi bir şeye... Sen ay aman deyip dokunmaya kıyamazken, kadın fiti fiti bir elinden öbür eline attı oğlanı. Uiy!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder