29 Eylül 2010 Çarşamba

Sevgili kendim...

"Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı'nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum..." Hayatının her noktasına hakim başarılı işkadını Margaret, kırkıncı doğum gününde işte bu mektubu alır. Kendine yazdığı mektupları bir bir okuyup kendinden bile gizlediği anıları canlanırken Margaret, geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlar.

Filmekimi'nde oynayacak bir filmin tanıtım yazısı bu. Düşündüm de...



Çocukluktaki hayallerin, büyüdükçe tuz buz olması ne berbat bir şey. Yaş ilerledikçe senden uzaklaşmaları... Çocukken hayal ettiğinden bambaşka bir insana dönüşmek de öyle. Çocuk halini unutmak da. "About a Boy" da buna benzer bir filmdi sanki.

Düşündüm de, çocuk benin hayalleri neydi acaba? Şimdiki benden ne kadar farklıydı? Kendime sözler verdim mi, peki ne kadarını tutabildim?

Peki şimdi hayalim var mı, varsa ne? Küçük kız çocukları önce güzel olmayı mı hayal ediyor acaba? Bilemiyorum. Bu hayal ergenlikle birlikte yok oldu sanırım. Gelin olmak? Öyle bir hayalim de olmadı galiba. Bisiklete özendiğimden postacı olmak istemiştim bir ara, uydurmuyorsam eğer. Somut bir şey de hatırlamıyorum aslında çocukluk hayallerime dair. Sevmek sevilmek, mutlu olmak? O evrensel bir hayal zaten.



Mantık yaşıma (ne demekse artık o) şurda pek bir şey kalmamışken, yetişkin kendime böyle bir mektup yazmış olsam çocukken, neyi hatırlatırdım acaba? Ya da neyi öğütlerdim? Kedileri sevmek için kovalamaya devam etmeyi mi? Cimcime olmayı mı? Her şeyi merak etmeyi mi? İyimser kalabilmeyi mi? Güler yüzlü olmayı mı? Konuşkan (geveze) kalmayı mı?

Bakalım... Aklıma ilk gelen öğütler neler? Alttakiler, çocukluğa öğüt gibi oldu ama... Yetişkinlikte de geçerli olmalı bence.

Mutlu olmaya çalış. Hayallerini gerçekleştirmek için kararlı ol. Çünkü karşılaştığın, aşılmaz gibi görünen engeller daha sonra  "Amaan, o kadar istesen yapardın, demek yeterince istemiyormuşsun"a dönüşüyor. Korktuğunla kalıyorsun. Aile püskürtmeleri de buna dahil. Cesur ol. Kimse cesaretlendirmiyorsa seni, sen gaza getir kendini. Sev de hatta... Evet, sev. Özgüven için bu şart. "Oy, süper bir insanım" de arada kendine. Boşver, kimse demese de olur.

Denemekten korkma. En azından denemek, sonunda başarısızlık olsa bile korkup peşinden "Keşke" demekten iyidir. Ve sevdiğin bir işte çalış. Hayatının büyük bir kısmını kaplayacak yeri seçiyorsun o 3.5 saatte. İyi düşün...



Her zaman güçlü olamayacağını kabul et. Olamazsın da zaten. Arada koyver gitsin. Sal ipleri uçurtma gibi. Tadını çıkar sahip olduklarının. Ve herkesi kendin gibi sanma, sevdiklerine zaman ayır. Kariyer filan hikaye, sonunda sevdiklerin kalıyor geriye. Onlar da sandığın kadar uzun kalmıyor ne yazık ki... Hayat kısa.

1 yorum: