2 Eylül 2010 Perşembe

Perşembeye pelteye bulanır

Salıyı salladım, çarşambayı çarşafa doladım. Şimdi diyorum ki, arada bir değişik şeyler yapayım. Nedir? Kitap okuyayım. Değişik müzikler dinleyeyim. Oraya buraya gideyim. Keşif olayı. Eleğin üzerinde kalan arkadaşlarımı göreyim, muhabbet edelim, gülelim eğlenelim, kâm alalım dünyadan. Ama mümkünse beni delirtmesinler, üstüme gelmesinler, hele reglatör durumunda katiyen laf sokmaya kalkmasınlar. Pis alınırım bazen.



Fark ediyorum, yaş aldıkça, (bak yaşlandıkça demedim dikkat ettiysen esteban) ben daha da sabırsız mı oluyorum nedir, tahammül gücüm de azalıyor sanki. Kendimi yer yer, buruşuk ve huysuz bir ihtiyar olarak görüyorum zihnimdeki aynada. Başkaları da böyle şeyler düşünüyordur eminim. Bir tek ben olamam huysuz. İnsan ne olduğunu tam bilemese de ne olacağını yine de merak ediyor. Neye benzeyeceğim? Sütlaca! Hayır, duyan da yaşlılık korkusu had safhada, deli gibi tedbir alıyordur bu sanacak, yaş 30'u geçti, Nivea bile sürmüyorum orama burama, üşeniyorum yani, o derece.

Hah, ne diyordum? Sonra alayım başımı gideyim, diyorum. Çalışmak insan bünyesine aykırı, diyorum. Höfff, diyorum. İçimden yüzlerine karşı söyleniyorum da söyleniyorum. Toplantıda olduğumu unutup dalıyorum gidiyorum. Broşür? Katalog? Liste? Data? Efenim? Tüm bu laflar, uzaak bir diyardan gelip de kulacığımın kenarında vızıldayan sivrisinek gibi kalıyor. Vız, hmmm, vız, üf. O derece uzağım mevzuya, zerre umursamıyorum. Hiiç ilgilenmiyorum. İyi misin diye dürtüyorlar, hmmf, mmmpf diyor, önümdeki kağıda tribal şekiller çizmeye devam ediyorum. Hayır yeteneğim olsa, natürmort yaparım ama yok, anca Cin Ali portreleri. Neyse... Allah sonumu hayretsin, veladdalin amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder