1 Eylül 2010 Çarşamba

Bir güz gördüm sanki

Kafam dalgın… Havada yürüyor gibiyim. Mutlu muyum? Evet. Evdeki 2 yavru kara oğlanı izlemek en büyük keyfim haline geldi. Obi ile Yoda. Serseri kediler. Bir kedim bile yok derken, iki tane birden oldu. Sevdicek "Kardeşleri ayırma" demese cesaret edemezdim lakin.



Kendimi Dalgacı Mahmut gibi hissediyorum. Çalışasım yok, evde yayıp okuyasım, yazasım var. Zaten 1 Eylül itibariyle gökyüzü karardı, “Ama ama, daha denize gireceğidim ben!” diyerek dudağı bükük kedü gibi kalakaldım. Eylül geldi mi gerçekten, eylülü bırak güz mü geldi yani şimdi? Oy, doğumgünüm mü yaklaşıyor? Yaşl... Neysa… Robinson’da kurcalayıp durduğum kitapları edebiyatşinas bir arkadaş tavsiye edince heyecanlandım. Elimde Brautigan’ın 'Karpuz Şekerinde'si var, sonra yine aynı yazarın 'Kürtaj'ı. Sonrasında sırada neler mi var? Georges Perec-Kayboluş, yeni bir keşif olacak Roberto Bolano – Vahşi Hafiyeler, Katil Orospular, Uzak Yıldız; John Fowles – Büyücü, Haruki Murokami – Sahilde Kafka, Nicholas Christopher – Yıldızlara Yolculuk…  Sonraa... Gezmek var sırada. Balkanlar, Barselona, Budapeşte, Floransa... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder