28 Mayıs 2012 Pazartesi

Lets get it on

Mutsuzluk üzerine ta ne zaman yazmışım... Aslında aklıma "High Fidelity" kitabı/filmi geldi, yazmış mıydım buraya daha önce diye bakarken gördüm bu postu. Bu film ara ara aklıma geliyor nedense.

Kanat Atkaya da yazılarında sıkça bahsederdi. Sevdiğim filmlerden, aklıma geldikçe izleyesim geliyor. Yok, listeler yapmaya meraklı olduğumdan değil; film komik tespitler içerdiğinden...

Mutsuzluk, insanların içine tek başına düştüğü bir çukur gibi görünse de; ittirenleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Doğuştan kaybeden tribindeki her daim mutsuzlardan  bahsetmiyorum. Öbür türlüsü, elle tutulanı; bir sürü tuğlanın üst üste binmesiyle oluşan bir duvarın altında kalmak gibi.

Birçok şey sebep oluyor; insanlar, olaylar, kırgınlıklar, toyluklar, alınganlıklar, vefasızlıklar, kendini yalnız hissetmeler, küskünlükler, saçma sapan haller, anlaşılmazlıklar, anlaşılamamalar vs vs... Ama insan büyüdükçe belki de, o çukura düşmemek, o duvarın altında kalmamak için yollar buluyor kendine. Baş edebiliyor biraz daha. Belki de nasırlaştığı için baş ettiğini sanıyor.

Umursamıyor. Bilmiyorum... Daha az yaralanmak için çabalıyor.  İncinmemeyi öğrenmeye çalışıyor. Çareler arıyor kendince.

Mutsuzluk üzerine düşünmüyorum ne zamandır. Mutsuz da hissetmiyorum eskisi gibi. Tek başına mutlu olmak güzel; ama ikilisi, çift türlüsü de kaymaklı kadayıf gibi. Filmde Laura'nın Rob'a dediği cümle de bunu açıklıyor. Mutlu etmek için de mutlu olmak gerek.

Jack Black'ten gelsin:



Bu da full version.

2 yorum:

  1. ''Mutlu olmak için,mutlu etmek gerek''
    Filmin bu cümlesi de,senin yazdıkların da harika.
    Bu kadar yalın bir dille mutsuzluk bu kadar güzel anlatılabilirdi.
    Eline saglık ^^

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Uzak olur dilerim bizden.
    Çamur gibi bir şey bu mutsuzluk, bulaşınca hemen silkelemek lazım elden geldiğince :)

    YanıtlaSil