25 Nisan 2010 Pazar

Duymak ve dinlemek



"Şimdi Bach dinliyorum bol bol. İyiyim, ama iş yapmaya alışmış olduğum için biraz sıkılıyorum. Canım işe gitmek istiyor. Kitaplar beni hiç ilgilendirmiyor, canım hiç okumak istemiyor, ama birisi bana okusa, dinlerdim. Her şeyi konuşarak yapmak istiyorum. Konuşarak yazı yazmak, konuşanları dinlemek. Şu sıralar en çok sesleri seviyorum. En çok seslere ihtiyacım var. Müzik veya insan sesleri." diye yazmış Tezer Özlü. 

Bu satırlar o kadar tanıdık ki... Ben yazmışım gibi hissettirdi bir an. Sesler daha yakın oluyor sanki insana. Gözle takip ettiğin cümleler, elinle çevirdiğin sayfalar yetmiyor bazen. Konuşmak ve dinlemek istiyorsun. Duymayı. Duyacak, dinleyecek ya da anlatacak bir şeylerin olmasını... Ne zamandır doğru düzgün bir şey, herhangi bir kitap okuyamıyorum. Bu, canımı sıkıyordu. Ama bir yazar bile böyle hissediyor, kitaplardan ve okumaktan bu kadar uzaklaşabiliyorsa, çok da sıkılmamam lazım sanırım. 

Ayağım kırıkken 3 ay evde yattığımda da, işsiz kalıp aylakken evde kaldığımda da kitaplara gömülürüm, fırsat varken elimin erişmediği kitapları bitiririm sanıyordum ama nedense öyle olmadı ve okumaktan uzaklaştım. Canım hiçbir kitabı elime almak istemedi. Psikolojik bir tepki galiba, bilemiyorum. Yeni ofise götürdüğüm koca kulaklıklarım, Bach ve Vivaldi CD'lerim ise gürültüden uzaklaşıp yazı yazabilmemi sağlıyor. Beni izole etmiş görünmesi çok da umrumda değil. Açık ofiste konsatrasyon, zor iş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder