16 Nisan 2010 Cuma

Neden geldiiiim İstanbul'aaaa?


İzmir'den İstanbul'a dönünce hep aynı şey oluyor. Önce bir burukluk, bir durgunluk... Ev, çok sessiz ve boş geliyor. Sahil yine dibimde ama aynı şey değil. Evle yuva farkı gibi bu biraz da. İzmir yuva, İstanbul ev sanki. Burda doğsam da, burda yaşasam da yıllardır, ailenin olduğu yer başka. Annemin lokum enginarları sıla hasretimi giderir belki biraz. Üşenmeyip taşıdığım deniz börülceleriyle İzmir tulumu da yan aktörler.

İstanbul, böyle gelir gelmez "Welcome to the jungle" diyor gibi. Keşmekeş, trafik, gerilen sinirler, kafayı yemiş taksiciler... Sanki yıllardır burda yaşayan sen değilmişsin gibi tatsız geliyor her şey, başka bir yerde kısa bir süreliğine kalıp geri döndüğünde. Dün sabah da öyle oldu, otobüsten inip servisi beklerken, sonra bugün trafikte ordan oraya yetişmeye çalışırken böyle bir canım sıkıldı, tadım kaçtı. 1 haftada burdan uzaklaşıp oraya alışmışım. Daha doğrusu evin kalabalığına, "Bugün nereye gitsem?" durumuna alışmışm. İstanbul beni yoruyor bazen. Enerji emici bir yanı var. Şu an Çengelköy'e gitmek isterdim misal, ama bu trafikte namümkün!

Yeni başlangıçlar da ürkütür beni bazen. Yeni bir yere, yeni insanlara alışmak, her şeye sıfırdan başlamak... Of, yorar. Olduğum yerde yıllanmak da sıkar gerçi. Aman neyse...

Kendimi uzun süre kavanozda kalıp bayatlamış sarı leblebi gibi hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder