Aslında güzel geçen bir gündü. Yani yapılacaklar listemin çoğunu gerçekleştirmenin huzuru içindeyim sayın seyirciler. Başak burcu default'u, olacak o kadar. Yürüyüşümü yaptım mis gibi, Caddebostan'da çimlere uzandım yorulunca, portakal suyu içtim susayınca.
Herkes sahildeydi sanki. Donla denize giren çocuk ve kayalıklarda konuşlanmış liseli çift popülasyonundaki artış dikkat çekiciydi. Köpeğini, kitabını, açılır kapanır masasıyla sandalyesini, şemsiyesini kapan çimlere koşmuş. Mayolu amcalar, güneşlenen abiler vardı, evet! Bronzlaşmak büyük dert! Hafta sonu kadar kalabalıktı, turistler, okul kıran öğrenciler, her daim aylak olan kediler, köpekler...
Ama sonrası... Bir Pazartesi akşamı, minik ağaççıkları yutan bir Gargantua hissiyle brokoli salatası yemek, Buz Çağı 2 seyrederek makinedeki çamaşırların yıkanmasını beklemek ve suratta gittikçe kuruyup sertleşen kil maskesiyle onları asmak.
İşte bu, pazartesi günleri hep sıkıcıdır. Bunu kabullenelim ve şaşırmayalım! Arada akide şekeri yesek ve aylaklığımızın 1. ayını bir kadeh kırmızı şarapla kutlasak da, durum bu! Ey dünyanın tüm domestik Pazartesileri, toplanın ve kendinizi imha edin. Ben çok sıkıldım sizden!
Sonunda (c)an sıkıntısı ve brokoli sapı ardından, bu mıymıntı şarkıyla son veriyorum satırlarıma efenim. An sıkıntısı evet, tecahül-ü arif. Arif olan anlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder