24 Nisan 2010 Cumartesi

The Fall ve evet, sinema sanattır

Hangi kanaldı unuttum, bu yakında The Fall'u verecekmiş yine televizyonda. Bu filmi festivalde izlemiştim ve gösterime girmemişti sonradan. Dev kranda izleyebildiğim için çok sanslı addediyorum kendimi. DVD'si de var bende ama, aynı şey değil. Bu film tablo gibi, perdede izlemek başka bir şey... Frida da, The Fall da tablo gibi eşsiz filmler olarak hafızamda kayıtlı artık. 


Kalbi kırık ve intihara meyilli genç bir dublörün küçük bir kıza anlattığı/uydurduğu hikayelerden oluşan görsel bir şölen. Bir anda fantastik ve renkli bir dünyaya giriş yaparken, hemen ardından gerçek dünyaya döndürüyor. Oyuncular çok başarılı, özellikle Roy ile Alexandria rolündekiler... O bakış, gülüş, ağlayış ve rol yeteneğiyle ikisi de harikaydı. Espriler de gayet dozunda. Filmin en hoş yanı, muhteşem renkleri ve görkemli planlarıydı kanımca. Küçük kız, adama iyilik yapıyorum derken neye sebep olduğunu bilmese de elinden geleni yaptı. Sonrası Roy'un vicdanına kalmış. Dublörlere saygı duruşu ve Charlie Chaplin filmlerine göndermeler de ilginçti. Kısa bir dünya turu sayılabilecek, hiçbir masraftan kaçınılmamış film, tam arşivlik. Genç bir adamla küçük bir kızın arkadaşlığını, fantastik hikayelerle şahane harmanlayan bir seyirlik. Tuhaf ama sevimli bir ikili olmuşlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder