2 Nisan 2010 Cuma

Yetişemediğimiz yere koşmaya çalışmak


İnsanlar hep aceleci. Hep bir yerlere yetişmeye çalışıyorlar. Hep bir telaş, koşturmaca... "Zaman yok! Meşguliyet çok! Tik tak'lar peşimizden kovalıyor! Çabuk!" Zaman kaybediyoruz sanki, geç kalıyoruz. Neye peki? Yakalamak için kovaladığımız, o sırada kaçırdığımız ne? Ne için zaman geçirdiğimizi sanıyoruz acaba? Boşa mı geçiriyoruz peki? Harcıyor muyuz? Biraz huzur. Azıcık dinginlik, sakinlik...

Zaman değerli, ama onu nasıl geçirdiğimi/geçireceğimi ben de bilmiyorum bazen. Geri gelmeyen, elden kayan bir şey. Acımasız da bir yandan. Onunla kazandıklarım, kaybettiklerimden fazla mı, ölçemiyorum. Önemi de yok. Başarısızlık ve mutluluk gibi, zaman da göreceli. Her şey gibi. İnsanlar da göreceli. Kendilerini anlamakta pek iyi değiller. Anlatmakta da. Saklıyor, saklanıyorlar. Kendilerinden fazla vermeden hep almak istiyorlar. "Akıllı"lar çünkü, birazcık saf ya da aptal olmaya hakları yok. Niyetleri de. Bir "enayi" gibi davranmak istemiyorlar. Devir, "uyanıklık" devri. Uyuma, uyanık ol, gözünü aç, açıkgöz hatta açgözlü ol!

Bu kadar da karmaşık olmamalı. Anlamak da, anlatmak da. Hırslı olmak yüceltilir hep. Pek olamadığım bir şey bu. Aylaklık etmem, saçma gelebilir bazılarına. Çünkü onların kaybedecek zamanları yok. Her anları değerli. Yerimde olsalar kurslara giderler, sosyal aktivitelere boğarlar kendilerini belki. Bense sadece "durmak" istiyorum. Dinlemek. Dinlenmek.  Yorgun olmasam da. Bir şeyler yapmak. Hissetmek. İyi hissetmek... 

İzlemek, dinlemek, okumak, düşünmek, yolculuk... Bunlar ne zamandır boş zaman aktivitesi oldu ki? Çalışmak için kendimizi unutmamız, ödün vermemiz mi gerekiyor? Bu kadar hırsın sebebi iyi yaşamak mı? Nedir iyi yaşamak? Kariyer yapıp paraları istif ederek geleceği garantilemek mi? Herkesin derdi sağlamcı olmak sanki. Tat almak, değer vermekten çok, bu. Boşluk dolduruyor bazıları. Ama asıl boşluk daha büyük ve başka yerde, anlamıyorlar bile.

"(...) her yere yetişilir
hiçbir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla...
 
(...) ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun çabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...


(...) bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün

o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar..."


*Mendilimde Kan Sesleri (Edip Cansever)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder